Yirminci yüzyılın başlarından itibaren köpekler ve kediler evcilleştirilmiş diğer hayvanlardan farklı olarak hiçbir çıkar gözetmeksizin ailelerimizin birer ferdi oldular. Bu da onların beslenme ve sağlık problemleriyle diğer evcil hayvanlara göre daha yakından ilgilenmemize sebep oldu. Bu ilginin artmasının bir sonucu olaraksa kocaman bir mama ve ilaç sektörü oluştu. Ancak 1970’li yılların sonuna doğru evrimsel biyoloji ve genetik alanındaki inanılmaz ilerlemelere bağlı olarak tüm evcil hayvanların beslenme alışkanlıkları da tekrar tartışılmaya başlandı.
1980 yılında Dr. Ian Billinghurst ticari mamaların hayvanlara verdiği zararları inceleyen bir makale yayımladı; köpeklerin çiğ kemik ve et ile beslenmesinin daha doğru olduğu tezini ortaya koydu. Başlangıçta çok fazla ilgi görmeyen bu görüş, zaman içinde alternatif bir beslenme yöntemi olan BARF’ın ortaya çıkmasına öncülük etti.
BARF (Biologically appropriate raw food) ilk olarak 1990’lı yılların başında Avustralya, Yeni Zelanda, İngiltere, Kuzey Amerika ve Avrupa’da, evlerde ve çiftliklerde yaşayan kedi ve köpeklerde kullanıldı; sonuçlar mucizeviydi. Özellikle avlanma yeteneklerini tamamen kaybetmiş ve milyonlarca yılda meydana gelen evrimsel biyolojilerine uygun gıdalara ulaşma şansı olmayan köpekler için tam ve dengeli bir gıda olan BARF son yıllarda ülkemizde de yaygınlaştı.
“Köpeklerin ataları olan kurtların doğal ortamlarındaki beslenme şekillerinin bir taklidi”
Veteriner Hekim Barış Kasımoğlu